”İnsanoğlu, en çok gösterişini yaptığı şeyin fakiridir.” Bu sözü bir de toplumsal bir aynadan okuyalım. Bu fakirlik, sadece bireyin kendi içindeki bir boşluktan ibaret değil, aynı zamanda başkalarının gözündeki değerin sürekli onaylanmasına duyulan derin bir ihtiyaç fakirliğidir. Gösteriş, “Ben varım ve değerliyim” demenin çaresiz bir yöntemidir, zira bu değeri kendi içinde bulamıyordur.
Gösterişin farklı açısı, onu bir psikolojik savunma mekanizması, bir “sosyal kredi” arayışı olarak görmektir.
1. Onaylanma ve Kabul Fakirliği:
İnsan, doğası gereği ait olma ve kabul görme ihtiyacı duyar. Ancak bazıları bu ihtiyacı sağlıklı ilişkiler, anlamlı katkılar veya özgün kimlikleriyle karşılamak yerine, dikkat çekici, abartılı eylemlerle, yani gösterişle ikame etmeye çalışır. Bu, tıpkı doymayan bir açlık gibi, dışarıdan gelen her beğeni, her alkış geçici bir doygunluk sağlar. Gösteriş yaptığı her şey, aslında “Beni görün, beni onaylayın, beni değerli bulun” diye bağıran bir iç sesin dışavurumudur. O, kendi değerini kendi içinde üretme yeteneğinin fakiridir.
2. Güvenlik ve Garanti Fakirliği:
Bazı gösterişler, geleceğe dair duyulan derin bir güvensizlikten kaynaklanır. Mal, mülk, makam ve güç gösterisi yapanlar, bu geçici varlıkların kendilerini hayatın belirsizliklerinden koruyacağına inanmak isterler. Finansal olarak ne kadar güçlü olduğunu göstermeye çalışan, bir yandan da sürekli “ya yarın biterse” korkusu yaşayan birinin durumu budur. Gösterilen zenginlik, aslında içsel bir huzur ve güvenlik duygusunun fakirliğini gizler. Sahip olduklarını sergileyerek, hem kendini hem de etrafındakileri, “Ben düşmeyeceğim” diye inandırmaya çalışır.
3. İçerik ve Özgünlük Fakirliği:
Günümüzde gösterişin en keskin göründüğü alanlardan biri de, “olmak” yerine “görünmek” üzerine kurulu kimliklerdir. İnsanlar, derinlik, entelektüel içerik, ruhsal zenginlik veya özgün bir karakter inşa etmek yerine, bunları taklit etmeyi tercih ederler. Pahalı kıyafetler, okunmamış kitaplarla dolu raflar veya ezberlenmiş entelektüel jargonlarla yapılan gösterişler, özgün düşünce, bilgi derinliği ve kültürel sermayenin fakirliğini örtbas etme çabasıdır. Bu insanlar, “gerçekten kim olduklarını” gösterdiklerinde kabul görmeyeceklerinden korkarlar, bu yüzden bir başkasının parlak ama sahte suretini sergilemek zorundadırlar.
Sonuç:
Gösteriş, bir zafer narası değil, bir yoksunluk beyannamesidir. İnsanoğlu, dışarıya ne kadar ışık saçmaya çalışırsa, içerideki karanlık o kadar büyüktür. Bu fakirlikle mücadele etmek, dışarıdaki vitrini parlatmakla değil, içerideki hazineyi keşfetmekle başlar. Gerçek zenginlik; sessizliği, özgüveni ve başkalarının alkışına ihtiyaç duymayan o iç huzuru bulduğumuzda ortaya çıkar. Ve o an, tüm gösterişli maskeler kendiliğinden düşer, yerini sade ama sarsılmaz bir varoluşa bırakır. Gösterişin fakirliği, aslında insanın kendine olan inancının fakirliğidir.