Gözlerini açtığında dünyayı görmenin kaç para ettiğini düşündün mü hiç?
Bir sabah uyandığında gözlerin göremese, varını yoğunu feda etmez miydin?
Ya da burnun, o mis kokulu çiçekleri, annenin pişirdiği yemeği, yağmur sonrası toprağın kokusunu almasa?
Kulakların sessizliğe gömülse, bir çocuğun kahkahasını, sevdiklerinin sesini duyamayacak olsan?
Dilin tat almasa, suyun serinliğini, ekmeğin lezzetini, en sevdiğin yemeğin tadını hissetmesen?
Düşünsene, bunlar sana sunulmamış olsaydı, satın almak için ne kadar ödemeye razı olurdun?
Milyonlar? Milyarlar?
Ama bunların hepsini doğduğun andan itibaren bedavaya aldın.
Ne bir fatura geldi kapına, ne de bir sözleşmeye imza attın.
Sana bahşedildi. Karşılıksız.
Peki, bu nimetlerin hakkını veriyor musun?
Gözlerinle güzel şeyler görüyor musun, yoksa hep kusur mu arıyorsun?
Kulaklarınla hayırlı sözler mi duyuyorsun, yoksa sadece dedikodu ve şikâyet mi dinliyorsun?
Ellerinle iyilik mi yapıyorsun, yoksa kırıyor musun?
Ayakların seni hayırlı yerlere mi götürüyor, yoksa yanlış yollara mı sürüklüyor?
Bu nimetlerin hepsi bize emanet.
Ve bizden istenen tek şey, onları iyiye kullanmak.
Şükretmek.
Ve farkında olmak.
Bugün bir an dur ve düşün:
Bütün bunlara sahip olduğun için ne kadar minnettarsın?
Ve onları gerçekten hak ettiği gibi kullanıyor musun?