Zamanın akışı bazen bir yaprağın yere düşüşünde saklıdır.
Bir mevsimin ruhu, gökyüzünün griliğinde, serin rüzgârın tenimize dokunuşunda hissedilir. Ekim ayı işte tam da böyle bir aydır… Ne tam yazın sıcaklığı kalır, ne de kışın sertliği başlar. Bu ara mevsim, insana hem geçmişi hatırlatır hem de içe dönüp hayatı sorgulatır.
Sokaklarda savrulan sararmış yapraklar yalnızca mevsimin değil, insanın iç dünyasının da aynasıdır. Etraf sessizleşir, kalabalıkların gürültüsü azalır. Geriye kalan ise, yüreğimizde biriken hatıralar olur. Bir annenin sesini anımsarız bazen, uzaklardan gelen o sıcak “Hadi kızım” çağrısını… Çünkü insanın hafızasında en kalıcı ses, sevgiyle söylenmiş o cümlelerdir.
Ekim yalnızca bir mevsim değil, bir duygu mevsimidir.
Hercai yağan yağmurlar, renkten renge giren ağaçlar, sabahları ürperten serinlik… Bunların hepsi yaşamın geçiciliğini hatırlatırken bir yandan da huzurun ne kadar sade bir şey olduğunu gösterir. Güneşin ayak ucumuza serilişi, gece yıldızlarının bir gülümsemeye denk düşmesi tesadüf değildir.
Bugünlerde herkes biraz çocukluğunu özlüyor.
Azıcık heyecan, biraz şaşkınlık… Belki memleket kokusu, belki bir bahar sabahı, belki de sadece huzurun ta kendisi. Çünkü hayat ne kadar karmaşıklaşırsa karmaşıklaşsın, hepimizin sığınacağı bir “sade mutluluk” alanı vardır. Bu da çoğu zaman annelerimizin sevgisi ve çocukluğumuzun saflığıdır.
Elde sararmış bir fotoğraf…
Yıllar geçmiş ama atılmamış. Çünkü bazı kareler yalnızca bir görüntü değil, bir ömürlük duygudur. O fotoğrafa bakarken sadece bir yüz değil; bir sevgi hikâyesi, bir güven limanı görür insan. Güzellikler ve umutlar herkesin değil, hissedebilenlerin payına düşer.
Bugün bir kez daha hatırlamakta fayda var:
Huzur, devletlerin, büyük politikaların ya da büyük sözlerin gölgesinde değil; bir annenin duasında, bir çocuğun gülüşünde, bir “günaydın”ın samimiyetinde saklıdır.
Ekim, bize bunu hatırlatır.
Günaydın Barış.
Günaydın Kardeşlik.
Günaydın Çocuk Gülüşleri.
Ve günaydın bu sabah umutla uyanan herkese…