Turan Kızılelma Yoluna Adanmış Bir Ömür”
Kıymetli dostlarım, değerli okuyucularım ve sevgili gençler,
Bugün burada, Kocaeli Kitap Fuarı’nda sizlerle buluşmak benim için tarif edilemez bir mutluluk. Çünkü bu salon, sadece bir imza günü değil… bir ömrün hikâyesinin, uzun bir yolculuğun sessiz tanığıdır.
Ben bu yola umutla, aşkla, sevgiyle çıktım. Bu yolun başında ne makam ne şan ne de alkış vardı. Yüreğimde yalnızca Türk dünyasının sesi vardı. Ben bu yolda yürürken tek bir hedefim vardı:
Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, tüm Türklere özgüven sağlamak.
Çünkü biliyorum ki Türk milletinin tek eksiği, özgüvendir. Bizim köklerimiz kadimdir, derindir, ama bazen biz bunu unutuyoruz. İşte bu yüzden her adımım, her cümlem, her sayfam bir gencimize özgüven kazandırmak içindir. Hayatımın her anı bu inançla örülmüştür.
Yakutya’dan Afganistan’a, Kazakistan’dan Balkanlar’a, oradan da Avrupa’nın kalbine uzanan bu uzun yolculukta tek gayem; bir millete kendini yeniden hatırlatmak, unutturulanı yeniden duyurmak oldu. Her gittiğim şehirde, her bastığım toprakta bir iz bıraktım; bir söz söyledim, bir nefes verdim. Çünkü bu yol yalnızca benim yürüyüşüm değildi…
Bu yol, bir milletin sesi, bir tarihin dirilişi, bir davanın ortak yürüyüşüydü.
Ben sadece o yolun bir neferiydim; asıl yürüyen, bizim milletimizin ruhuydu.
Evet… Bu yol hiç kolay bir yol değildi.
Soğuk geceler oldu, sessiz yalnızlıklar, ağır günler geçti. Bazen yollar uzadı, bazen sesim yankısız kaldı. Ama içimde taşıdığım inanç sönmediği sürece geri dönmeyi asla düşünmedim.
Çünkü Kızılelma benim için bir hayal değildi; bir hedef, bir yol haritası, bir var oluş sebebiydi.
Ve ben, bu hedefe ulaşmak için bir ömrümü adadım — yorulmadan, bıkmadan, inançla…
İşte bu yüzden bugün elimde tuttuğum “Turan Kızılelma Yoluna Adanmış Bir Ömür” adlı bu iki ciltlik, 1000 sayfalık kitap yalnızca bir eser değil…
Bu kitap, bir inancın, bir inanmışlığın, bir ömrün adanmışlığının sembolüdür.
Ben bu sayfalarda yalnızca bir hikâye anlatmadım…
Bir kaynak, bir ruh, bir yol gösterici sundum. Ve dedim ki:
“Herkes bu kaynaktan kana kana içsin.”
Çünkü bizim köklerimiz gibi kaynaklarımız da derin, güçlü ve tükenmezdir.
Biz, tarihin yüzeyinde değil… derinliklerinde kök salmış bir milletiz.
Ve tarihimize ne kadar derine inerseniz, o suyun berraklığı o kadar artar.
Orada ne bulanıklık vardır ne de başkalarının yazdığı sahte hikâyeler…
Orada başımızı dik tutan gerçekler, atalarımızın izleri ve bizim hakikatimiz vardır.
O derinliklerde kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye yürüdüğümüzü daha iyi görürüz.
İşte bu yüzden bu kaynak, sadece geçmişi değil, geleceği de besleyen bir damar gibidir.
Unutmayın…
Bizim tarihimiz başkalarının kaleminden çıkmamalı.
Bizim tarihimiz, bizim yüreğimizde, bizim dilimizde, bizim kalemimizde yazılmalıdır.
Çünkü bu milletin kaderi, başkalarının ellerine teslim edilemeyecek kadar değerlidir.
Biz kendi tarihimizi kendimiz yazmazsak, bir gün birileri gelir ve onu bizim yerimize yazar.
Ve o zaman tarihte biz değil, başkalarının uydurduğu bir gölge kalır.
O yüzden bu kader, bu tarih, bu gelecek bizim ellerimizdedir.
Biz yazarsak hakikat yaşar.
Biz susarsak başkaları konuşur.
Ve bu milletin sesi kendi evinde yabancılaşır.
Bugün burada, özellikle genç kardeşlerime seslenmek istiyorum…
Bu kitap, yalnızca bir eser değil — size emanet edilmiş bir mirastır.
Onu sadece okuyun demiyorum… Hissedin.
Sayfalar arasında yazılı olan kelimelere değil, satır aralarındaki ruha kulak verin.
Çünkü bu kitap, geçmişten geleceğe uzanan bir emanetin taşıyıcısıdır.
Bu yürüyüşü artık siz sürdüreceksiniz.
Ben bir ömür boyunca yol açtım…
Ama bu yolun devamını yürüyecek olan sizlersiniz.
Unutmayın; bir milletin gerçek gücü silahında, malında, makamında değil…
Özgüven sahibi bir gençliğinde saklıdır.
Köklerine güvenen, tarihinden beslenen bir gençlik;
yalnızca geleceğe yürümez, geleceği inşa eder.
Melekler Yayıncılık’ın kıymetli sahibi Alptekin Cevherli ve değerli ailesine, yıllardır omuz omuza yürüdüğüm dostlarıma, bu davaya yüreğini koyan yol arkadaşlarıma ve bugün burada bu salonu dolduran her birinize kalbimin en derin yerinden teşekkür ediyorum.
Sizlerin varlığı, bu uzun ve zorlu yolculuğun bana verilmiş en büyük ödülüdür.
İnanın, bu yolda attığım her adım, sizlerin desteğiyle daha da anlamlı hale geldi.
Birlikte yürüdüğümüz bu yol, sadece bir yolculuk değil… bir inancın, bir sevdanın ortak hikâyesidir.
Ben bu yolda bir ömür tükettim…
Ama bu ömür bir heves uğruna değil; bir sevdaya, bir inanca, bir milletin tarihine armağan edildi.
Yıllar boyunca soğuklar yüzüme vurdu, kavuran güneş tepeme değdi, yeller karşımdan esip geçti…
Ama biz durmadık.
Adımlarımız bazen yavaşladı ama hiç geri dönmedik.
Çünkü bu yol, bir kişinin değil, bir milletin yürüyüşüydü.
Ve şimdi…
Elimde taşıdığım bu meşaleyi, gözlerinde ışığı, yüreğinde inancı taşıyan siz gençlere teslim ediyorum.
Çünkü bu yol ancak genç yüreklerle büyür, bu dava ancak sizlerle yaşar.
Unutmayın; bir ömür yetebilir bir yolu açmaya ama geleceği inşa edecek olan sizsiniz.
Unutmayın… Turan yolu bir ömürle bitmez, ama bir ömürle başlar.
Bu yol, yürüdükçe büyüyen, inandıkça ışığı çoğalan bir yoldur.
Bir kişiyle başlar ama bir milletin yüreğiyle sonsuzluğa uzanır.
Hepinize kalbimin en derininden teşekkür ediyorum.
İyi ki varsınız…
İyi ki bu yolu birlikte yürüdük…
Ve biliyorum ki bu yol, sizlerle daha da aydınlanacak.