Şehrin en kalabalık caddesinde, göz göze geldiğiniz bir çift göz düşünün. Ne bir dil konuşabilir, ne de uzatacak eli vardır. Sadece bakar… Sevgi bekler, biraz güven, bir kap yemek belki de. O gözler sokak hayvanlarınındır; sessizliğinde koca bir hikâyeyi saklar.
Biz insanlar giderek daha çok betonlaştıkça, onların yaşam alanları daralıp yürekleri sıkışıyor. Bir zamanlar doğanın içinde özgürce dolaşan canlar, şimdi şehirlerin kenar köşelerinde hayatta kalma savaşı veriyor. Oysa bu dünya sadece bize ait değil. Aynı gökyüzüne bakıyoruz, aynı yağmurun altında ıslanıyoruz. Farkımız konuşabilmemiz belki de. Fakat bazen onlar bizden daha çok “insanlık” gösteriyor.
Kışın soğuğu, yazın kavurucu sıcağı… Açlık, hastalık, yalnızlık… Terk edilmenin yarası ise hepsinden ağır. Bir zamanlar sevildiğini sanıp da kapı dışarı edilen bir canın kalbi nasıl onarılır? Bizim ellerimizde. Çünkü onların kaderini değiştirebilecek tek güç yine biziz.
Sokak hayvanlarına sahip çıkmak sadece vicdani bir görev değil. Medeniyetin ölçüsü, en zayıfına davranışla belli olur. Bir kap su, bir avuç mama, bir karton kutu… Küçücük iyilikler, onlar için koca bir hayat demek. Kurduğumuz her su kabı, çocuklarımızın da vicdanını besler. Şefkat bulaşıcıdır; bir nesli güzelleştirir.
Bu şehirde birlikte yaşıyoruz. Kaldırımlar bizim olduğu kadar onların patilerinin de iziyle dolu. Yolumuzu paylaştığımız bu canlara bakışımızı değiştirmek, aslında kendimize bakışımızı değiştirmektir.
Gelip geçmeyelim yanlarından. Görmezden gelmeyelim. Çünkü sevgi, bir canın hayatını kurtarabilir. Belki de bugün bir mama kabı koyarsınız kapınıza… Ve bir sokak hayvanı, “İyi ki varsın” der gözleriyle.
Sokaklar sadece taş ve asfalt değil. Kalplerimizin haritasıdır. O haritanın boş kalan yerlerini merhametle dolduralım.